23 Ekim 2012 Salı

OSMANLI HOŞGÖRÜSÜ

Anadolu'da erken dönem boyunca Sufi tarikatla Ahi teşkilatı kuvvetli bir şekilde birbirine
bağlıydı. Zanaatkar Loncaları olarak bilinen bu teşkilat, ağırlıklı olarak esnaflar 
tarafından oluşturuluyordu. Anadolu toplumunda gerçekleştirilen sosyal ve kültürel roller,
Sufi dervişler tarafından sergilenen rollere benzerdi, fakat yaşam tarzları bakımından
lonca (futuvva) teşkilatının geleneğinin alışkanlıkları ve davranışları ile yakın ilişkiliydi. 
Diğer bir deyişle, korumak ve desteklemeye istekli oldukları bir şövalye toplumu 
yaratmaya çalıştılar. Yoldan geçenleri ve muhtaçları tam bir coşku ve mutlulukla
ağırladıkları kendi zaviyeleri vardı. İnsanları tedavi ederken, ırkları, inançları veya 
dinlerini dikkate almadılar. Erken dönem Osmanlı Hükümdarlarının Ahi teşkilatını 
teşvik etmesi ve desteklemesi bu bağlamda açıklayıcıdır. Nitekim, Ahi teşkilatı Osmanlı 
Devleti'nde sosyal bağların sağlamlaşmasında çok önemli bir rol oynadı ve bu da 
siyasi istikrara dönüştü. Orhan özellikle hoşgörünün yayılması ve devleti 
desteklemede her iki grubun da önemli rolü olduğunun farkında olarak, Sufi 
tarikatlarına yaptığı gibi Ahilik teşkilatına da özel ihtimam göstermiş ve desteklemişti. 
Ahi teşkilatlarının faaliyetlerini finanse etmek için vakıflar tayin etmişti.

İslam'ın gerçek hoşgörü ruhunun yayılmasında Ulema'nın rolü son derece önemlidir. Devlet tarafından desteklenen ve koruma altına alınan Sufi zaviyelerinin ve Ahi loncalarının hoşgörünün yayılmasında önemli payı vardı. Ayrıca, Sufi ve Ahi kuruluşları, kültürel çeşitliliğin ve sosyal uyumun yaratılmasına da katkı sağlamıştır. Bu faktörler, farklı kültürlerden, ırklardan ve dinlerden insanlar arasında yapılan evliliklerle de desteklendi. Büyük çoğunluğu Hanefi mezhebinden gelen Osmanlı şeriat yasaları, değişen zamana, farklı yerlere ve koşullara göre uyarlandı. Gerçekten de tüm bu faktörler, bu dönemde olağanüstü bir hoşgörü ve kültürel çeşitliliğe model oluşturmak için birleşmişti.

Dr. Abdel-Rahman Ahmed Salem
(Osmanlı Hoşgörüsü, Timaş Yayınları,
İstanbul, 2012, Bölüm İki, sf. 67-68-72.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.